ZAMANINI AŞAN MİRAS İPEKYOLU, İstanbul, Türkiye, 30 Mayıs - 01 Haziran 2024, cilt.1, ss.259-271
Asya ve Avrupa arasında doğudan
batıya kuzeyden güneye devam eden, milattan önce iki binli yıllarda kullanılmaya
başlanmış olan ticaret yolları, 1877 yılında Ferdinand von Richthofen
tarafından İpek yolu ismiyle kavramsallaştırılmıştır (Cosmo, 2002). Çin’den başlayıp Orta Asya’ya, Avrupa’ya, Kuzey
Afrika’ya, Hindistan’a kadar devam eden karşılıklı ticaretin yapıldığı yollar
ağının; ticari ilişkilerin, gelir düzeyinin artmasında, özellikle yolların
kesiştiği bölgelerdeki şehirlerin medeniyet seviyesinin çok yükselmesinde önemli rolü
bulunmaktadır (Budagov, 1998, a. Hansen, 2004). Ticaret yollarındaki aktivite, Türk
İmparatorlukları sayesinde, orta çağda yüksek seviyede seyretmektedir. İmparatorlukların
aldığı önlemlerle, kervan yollarında ürünler güvenle
taşınmış, yoğun ticaretin etkisiyle gelir seviyesi yükselmiştir. Güvenlik,
konaklama ve tüm diğer ihtiyaçların karşılanabilmesi amacı ile Selçuklu
İmparatorluğu döneminde, özellikle de 13. Yüzyıl da çok sayıda kervansaray
(Kuban, 2012) ve yolların nehirlere geldiği kısımlarda köprülerin inşa
edildiği, kervansarayların da köprülere yakın konumlarda yer aldığı
görülmektedir (Kanbarova, 2017).
Türkler merkezlerde, pazarın
organizasyonunu, işletilmesini sağlamış, aynı zamanda gelen değerli ürünleri, madenleri,
katma değer sağlayacak şekilde işleyerek büyük gelir elde etmişlerdir (Yereli,
2014, a. Deniz, 2016). Bin yıldan fazla
kontrol sağlaması nedeniyle, İpek Yolunda Türk dili hakimiyeti gözlenmektedir.
Farklı medeniyetler, ticari ilişkilerini sürdürürken, gelenek görenekleriyle, kültür ve sanatıyle etkileşim içinde bulunmuşlar, ticari
ürünlerin yanı sıra, geleneklerini, kültürlerini birbirine aktarmışlardır. Ticaret
yollarının emniyetli olması, güzergâh boyunca
farklı ihtiyaçlara cevap vermesi beklentileri; öncelikle savunma, konaklama,
ticari işlevlere sahip yapıları geliştirmiştir. Bu işlevlerle birlikte gelişen köprü, çeşme,
konut, han, kervansaray, bedesten, camii, imaret, türbe, medrese, darüşşifa,
hamam gibi mimari yapılar, medeniyetlerarası etkileşimle birlikte kısmen ortak
özellikler içermektedir. Bu tesislerin şehirdeki konumu; mahalle dokusunu,
şehir yerleşmelerinin merkezini ve makroformunu da belirlemiştir.