4. INTERNATIONAL GAZİANTEP SCIENTIFIC RESEARCH CONGRESS, Gaziantep, Türkiye, 30 - 31 Ağustos 2025, ss.69, (Tam Metin Bildiri)
Bu çalışma, mimarlık ve sinirbilim disiplinlerinin kesişim noktasında
konumlanan nöromimari paradigmasının mekânsal tasarım üzerindeki etkilerini, özellikle
de renk kullanımı bağlamında, bilimsel bir perspektiften irdelemeyi hedeflemektedir. İnsan
varoluşunun temelini oluşturan mekânsal varlık ve aidiyet duygusu, mimari tasarımın insan
odaklı bir yaklaşımla ele alınmasını zorunlu kılmaktadır. Nöromimari, bu bağlamda, insan
beyni ile mekân arasındaki dinamik etkileşimi derinlemesine inceleyerek, bireylerin fizyolojik
ve psikolojik ihtiyaçlarına cevap veren, bütüncül ve sürdürülebilir mekânların tasarımını
amaçlamaktadır. Bu çerçevede, renklerin insan algısı, duygu durumu ve davranışları üzerindeki
karmaşık etkileri, nöromimari prensipleri doğrultusunda değerlendirilmelidir. Mekânsal
tasarımda renk seçimleri, estetik kaygıların ötesinde, kullanıcıların bilişsel, duygusal ve
davranışsal yanıtlarını optimize etmeye yönelik stratejik bir araç olarak ele alınmalıdır.
Çalışma kapsamında, nöromimari disiplininin mekânsal tasarıma entegrasyonunu,
özellikle renk kullanımı odağında detaylı bir şekilde ele alınmış ve rengin tarihsel evrimi
irdelenmiştir. Renk teorileri somut örneklerle açıklanmış ve çeşitli renk gruplarına
değinilmiştir. Bu teorik çerçeve, rengin mekânsal algı üzerindeki karmaşık etkilerini anlamak
için bir temel oluşturmaktadır. Nöromimari alanında gerçekleştirilen kapsamlı literatür
taraması, disiplinin metodolojik yaklaşımlarını ortaya koymuş ve konuyla ilgili örnek
vakalar incelenmiştir. Özellikle mekânsal renk kullanımının bireylerin psikolojik, fizyolojik ve
duygusal durumları üzerindeki etkileri detaylıca ele alınmıştır. Bu bağlamda, renk
psikolojisi ve nörobilimsel veriler ışığında, mekânsal tasarımda uygun renk seçimlerinin önemi
vurgulanmıştır. Sonuç olarak bu çalışma, nöromimari paradigmasının mekânsal
tasarımda bütüncül bir yaklaşım sunarak, insan odaklı, sürdürülebilir ve yaşanabilir mekânların
oluşturulmasına önemli katkılar sağlayabileceğini ortaya koymaktadır. Bu yaklaşım, sadece
estetik kaygıları değil, aynı zamanda kullanıcıların refahını ve deneyimini ön planda tutan bir
tasarım anlayışını teşvik etmektedir.